Bu Ülkede Bir Zihniyet Sorunu Var

Bu Ülkede Bir Zihniyet Sorunu Var

Son zamanlarda sıkça dillendirilen ‘Kürt sorunu’ tanımlaması ve yaklaşımına farklı bir bakış!

Bu ülkede bir Laz sorunu var!

“Bir kişiye 40 gün deli dersen, sonunda deli olur” diye bir söz var ya hani… İşte bu ülkedeki sorunların temelinde de bu tür “demeler” vardır…

Sorunun ne olduğunu doğru teşhis edemeyince, haliyle o soruna ad koymada da, sorunun hallinde de ortaya eğreti bir durum çıkıyor…

Bu ülkede, onlarca farklı kavimden insan yaşıyor ve bu farklı kavimler yüz yıllardır bir “millet” olma edasıyla bu toprakların sahibi… Türküyle, Kürtüyle, Laz ve Zazasıyla; Arabıyla, Rumuyla, Çerkeziyle Boşnak ve Arnavutuyla; Göçmeniyle Gürcüsüyle ve hatta Çingenesiyle ve diğer onlarcasıyla…

Yarın kalkıp bu etnik kökenlerden biri, mesela Lazlar dese ki, “Bu ülkede Laz sorunu var” inanın 40 gün sonra kuyuya atılan bu taşı çıkarmak için, kendilerini “aydın” olarak gören onlarcası sıraya girer; çünkü cehennem topu gibi bir sorunumuz olmuştur!

30 yılda 30 bin cana, birçok GAP’a bedel projeyi hayata geçirebilecek paraya mal olmuş terör belası, adına “Kürt sorununun çözümü” denen bir tanımlama ile rayından çıkartıldı ve sosyal barışı tehdit eden bir havaya büründürüldü.

Bu ülkede bir sorun var, bunu kimse yadsıyamaz…
Ancak o sorunun adı kesinlikle Kürt sorunu değildir…
Sorun kelimenin tam anlamıyla “zihniyet” sorunudur!
Haliyle çözülmesi gereken de bu zihniyet sorunudur…

Kendi halkıyla sorunlu bir devlet mantalitesi var…
Kürtler de bu devletin ana unsuru olduğuna göre haliyle devlet onlarla da sorunlu…

İşte kırılması gereken sorun bu sorundur ve bunun çözümü noktasında da önemli adımlar atıldı!

Çözülmek istenen “Kürt sorunu nedir?” diye sorulsa, kimse sorunun ne olduğunu söylemez; ama kalıplaşmış ifadelerle “sorun edebiyatı” yapılır…

Yok efendim köylerin ismi değiştirildi…
Yok efendim köyler boşaltıldı…
Yok efendim işsiz bırakıldık, aç kaldık…
Fabrikamız yok…
Dilimizi konuşamıyoruz…
Vs… vs…

Köy isimlerinin değiştirilmesinin Kürt sorunu olarak izah edilmesi kadar abes bir durum olamaz, zira Türkiye’nin bütün bölgelerinde köy isimleri değiştirilmiştir…

Benim köyümün şimdiki ismi Gökçe, değiştirilmeden önceki ismi ise Ejmede ve bu köy Karadeniz’de…

Bu ülkede, Bediüzzaman nasıl zulüm gördüyse devletten, İskilipli Atıf Hoca da aynı zulmü gördü… Birine Kürt olduğu için zulmedilip diğerine Türk olduğu için müsamaha gösterilmedi… İkisi de İslam alimi olduğu için zulme maruz kaldı…

Üzerinde durulan en temel konulardan biri de dil meselesi…

Dil, Allah’ın ayetidir… Herkes anadilini konuşabilme özgürlüğüne sahiptir; ama bu ülkede maalesef bu da olmamıştır…
Ancak olayı alıp sadece “Kürtçenin yasaklanmasına” indirgerseniz sorunun daha da kronikleşmesine neden olursunuz… Bu topraklarda sadece Kürtçe mi yasaklandı?

Bu “millet” tarihte eşine rastlanmayan bir zulme maruz kalmış ve bir gecede alim yatıp, sabaha cahil kalkmıştır… Özellikle son 50 yılda yetişen nesil kütüphanelerdeki kitapları okuyamaz/anlayamaz hale gelmiştir…

Son yaşanan “cami satılması, yıkılması” tartışmaları ise olayın farklı bir boyutu…

Tabi zihniyet sorunu birçok tali sorunu da beraberinde getirmiştir…

Bu tali sorunlarının en önemlilerinden biri de terördür*… Eğitim ve ekonomi diğer sorunlardır…

Karadeniz, İç Anadolu, hatta Ege ve Marmara’nın bazı bölgeleri istihdam alanı bakımından Güney Doğu’dan çok da iyi durumda değildir…

Terör, Doğu ve Güneydoğu’da ülkemin güzel insanlarının üzerine bir karabasan gibi çökmüş ve onları canlarından, mallarından, yerlerinden yurtlarından etmiştir…

İşte sorun budur…
Devlet bu meseleyi çözsün…

Eğitim sorununu çözsün, kangren halini alan ekonomik sorunları çözsün…

Terör örgütünün, bu ülkenin asli unsuru olan Kürtler üzerinden meşrulaştırılmak istenmesi çabası en başta Kürt kardeşlerimizi yaralamaktadır…

Çanakkale işte orada tüm heybetiyle duruyor…

Orada Diyarbakırlı Mehmet ile Denizlili Mehmet, Hakkarili Mehmet ile Gümüşhaneli Mehmet, Batmanlı Mehmet ile Bursalı Mehmet, Siirtli Mehmet ile Samsunlu Mehmet omuz omuza, sırt sırta yatıyor…

Onlar birbirlerinin avuçlarından su içip, aynı tastan yemek yediler…

Devlete hakim zihniyetin “ötekileştirme” anlayışı ülkeyi bu noktaya getirdi…

Bu noktada kendini “savunucu, koruyucu” addeden Zerdüşt bir zihniyet ortaya çıktı.

Bebek katilinin bilgilerinden istifade edilmeli…

PKK terörünü kimlerin beslediği, kolladığı bilgisine resmi bir izah getirilmeli…

Bebek katili Apo, bugüne kadar kendisini kimlerin gözettiği/kolladığı/koruduğu bilgisini verirse terör sorunu kendiliğinden çözülecektir… İşte o zaman kandırılarak dağa çıkan masum gençlerimiz nasıl bir aldatmanın kurbanı olduklarını anlayacaklardır…

Abdullah Öcalan Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye getirilirken, uçakta söylediği cümleleri hatırlayın;

“Benim annem de Türk, ülkemi seviyorum, fırsat verilsin hizmet edeyim…”

12 yıl önce böyle diyen biri, şimdilerde tırmanan sorunun başaktörü… Ve Müslüman Kürt halkının temsilcisi olduğu iddiasında olan bir fırka, bu kişinin serbest bırakılmasını istiyor…

Devlet aygıtı sorunlu işlemeseydi bu sorun 12 yıl önce tarihe gömülmüş olacaktı; gelinen noktada ise hemen her gün yakılan ağıtlarla yürekler dağlanıyor.

*Terör kavramı İslami bir tanımlama değildir… Modern dünyanın ürettiği ve kodladığı bir kavram olan terör Müslümanlarca da sıkça kullanılır hale gelmiştir… İnsanları öldürmeye, toplumsal düzeni bozmaya kalkışan her hareket “zalim”dir, İslam dışıdır… Bu manada, gerek resmi dil, gerekse uluslararası normlara göre “terör” diye tabir edilen hareketler birer zulüm hareketleridir…

Halis MUTLU | Gazeteci – Yazar 

Kaynak: timeturk.com

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ